Tıkır
tıkır çalışan makinanın gürültüsüne Haşim Usta'nın gür
sesi karıştı:
-Oğlum
iki çay söyle de neşemiz yerine gelsin.
Murat'ın
gözlerinin içi güldü.
-Tamam
ustam, dedi, hızlıca sandalyesinden kalktı ve adeta koşarcasına
dışarıya attı kendini. Karşı kaldırıma geçerken hemen
ilerisindeki ahşap evin bahçesine bir göz attı. Fakat aradığını
bulamamış olmanın hayalkırıklığı ile kahveye doğru yöneldi.
Ustasının
çay istemesi iyiye işaretti. Demek ki öfkesi geçmişti. Çok
titiz birisiydi Haşim Usta. Kolay mı? Yıllarını vermiş,
çalışmış çabalamış en sonunda bu dükkânı açmış. İşe
erken başlanılacak, müşterinin istekleri kusursuzca yerine
getirilecek, derli toplu olunacak...Delikanlı elinden geldiğince
dikkat etmeye çalışsa da yine de bir yerlerde hata yapıyordu
işte, bu sabah olduğu gibi. Oysa ne sevinçle başlamıştı güne.
-Terziler
Sarayı'na birer çay, birisi açık olacak Şevket Abi.
-Tamam
paşam emriniz olur, hemen gönderiyorum.
Yaşlı
emektar, kahve ocağının başında çırağının elindeki tepsiye
çayları yerleştirmekle meşguldü.
Murat
fazla oyalanmadan tekrar taş kaldırımlara bıraktı kendini. Az
sonra rengarenk çiçekleri çevreleyen o alçak duvarla karşılaştı.
İçinde barındırdığı onca güzelliğe rağmen yine de bir
eksiği vardı bu bahçenin. Delikanlı dört bir yanından kuşatan
hayalkırıklığının arasından dükkâna girdi ve doğruca dikiş
makinasının başına geçti. Her zamanki gibi azimle işine
koyuldu.
Şimdi
bu sandalyede oturuyor olmak onun için birden fazla mutluluk nedeni
idi. Öncelikle ustasının gözü gibi baktığı, yıllardır
üstüne titrediği makinanın başına geçme izni sonunda çıkmıştı.
Bir nevi terfi etmiş sayılırdı. Evde dedesine bunu anlatınca o
da sevinmiş, duygulanmış, gözleri dolmuştu. Murat'ı mutlu eden
diğer bir değişiklik ise artık dışarıyı daha rahat görüyor
olması idi. Kaç zaman, sırtı dükkânın o kocaman vitrinine
dönük çalışmıştı. Dışarıdaki hayattan, duvarın tavanla
buluştuğu yerdeki ince uzun pencereden haberdar olabiliyordu. Bazen
o küçücük açıklıktan güneşin gölge oyunlarının, yağmur
damlalarının, kar tanelerinin, sararıp yere düşen yaprakların
seyrine dalardı. Kimi zaman da yemek sonrasında balkonlardan
dökülen ekmek kırıntılarına dadanan kuşları izler,
özgürlüklerine imrenir, onlarla uzaklara kanat çırpardı. Neyse
ki ustası onun bu halini farketmez her zaman yaptığı gibi ya
müşterileriyle ya da gazetedeki haberlerle meşgul olurdu. Murat
terfi edeliden beri ustasının da zaman zaman masasının başında
sessizlestigine, gözlerinin şu küçücük dükkânın çok
uzaklarındaki diyarlara çevirdiğine şahit olmuştu. Kim bilir o
nelerin ve nerelerin hayaliyle oyalanıyordu.
Murat'ın
da kendine göre hayalleri vardı tabii. Kumaşları birbirine
eklerken kendi emellerini de birbirine bitiştirir fakat yine de
birşeyler eksik kalırdı hep. O elle tutulmaz, kimselerin
karışamadığı diyarlarda dolaşmak ona ayrı bir mutluluk
verirdi. Bazen saatlerin su gibi akıp geçtiğinin farkında bile
olmazdı. Uzun süre çalışmaktan boynuna ağrı girince başını
kaldırır, eliyle hafifçe okşar, kafasını sağa sola çevirir ve
o anda dükkânın en güzide parçası ile karşı karşıya
gelirdi. Ustası “bu gördüğün kadife çok kalitelidir, ona da
ancak özel bir müşteri sahip çıkar” demişti, çalışmaya
başladığı ilk günlerde. Murat için onun kalitesinden ziyade
rengi çok etkileyiciydi; derin bir gecenin lacivertliği. Onunla
karşılaşınca sanki her yer birdenbire kararıyor ve genç
delikanlı kendini uçsuz bucaksız gökyüzünün altında tek
başına buluveriyordu. Kimi zaman da vitrinin adeta bir tablo gibi
çerçevelediği karşı evin bahçesindeki çiçeklerin başını
okşayan Mehtap'ı farkediyordu. İşte o zaman boynundaki ağrıyı
hissetmez oluyordu.
Onunla
ilk kez nasıl karşılaşmıştı peki? Bir gün bir müşterinin
siparişlerini vermek için dükkândan çıktığında, yıllardır
hayallerinina arasına gizlenmiş o güzellik bahçe duvarının
gerisinde birden bire görünüvermişti. Hiç konuşmamışlardı,
sadece birkaç saniye süren göz göze gelme anından başka bir
birliktelikleri de olmamıştı. Murat için bu kısacık an koskoca
bir ömrü kaplayacak yeni hayaller kurmasına yetmişti bile. Öyle
güzel bir yüzü vardı ki. İçi içine sığmayan delikanlı onun
isminin ancak Mehtap olabileceğini düşündü. O günden sonra onu
da hayallerine dahil etmişti.
Neler
neler hayal etmezdi ki? O lacivert gecesi kadifeden kendisine güzel
mi güzel bir ceket dikecek. Maaşından biriktirdiği para ile süt
beyazı bir gömlek alacak. Bayramlarda taktığı lacivert çizgili
mavi kravatını takıp dışarıya çıkacak. Herkes onun
şıklığından gözünü alamayacak, gören bir daha geri dönüp
dönüp bakacak. İşte böyle bir zamanda Mehtap bahçedeki o mis
kokulu çiçeklerin arasından kendisine doğru uzanacak ve...
-Oğlum
müşterinin siparişleri hazır mı ?
Murat,
hayaller denizin derinliklerinden telaşla gerçekliğin yüzeyine
çıktı ve ustasının suretiyle karşılaştı.
...
-Buyrun
efendim, buyrun.
Murat
makinanın pedalını bırakıp başını kaldırdığında dükkânı
inceden inceleyen şık giyimli, ne istediğimi bilirim, istediğimi
de alırım edasıyla etrafı inceleyen genç bir adam ile ustasının
sarılıp samimiyet gösterdiği ufak boylu, göbeği ceketinin
düğmelerine sıkıntı yaşatan, saçları ağarmış bir beyefendi
gözüne ilişti. Haşim Usta onları masasının karşısındaki
sandalyelere buyur etti, kendisine de “müşterilerimiz ne içmek
isterler bir sor bakalım” anlamına gelen bakışlarını
yöneltti. Murat her zamanki gibi aceleyle sandalyesini terketti,
konuklara doğru yöneldi, siparişleri alıp dışarıya çıktı.
Bu sefer göz ucu ile değil dikkatlice, sararıp dökülmekte olan
yaprakların arasında son güzelliklerine sahip çıkmaya çalışan
bahçeye baktı fakat arzu ettiğini göremedi. Uzunca bir zamandan
beri kadifenin lacivertliği ile mehtabın aydınlığı birbirini
süsleyemiyordu. Murat, o acımsı duygunun yine kalbinin çeperlerine
hücum ettiğini hissetti. Dükkâna geri döndüğünde ustası genç
adama ellerindeki kumaşları göstermekle meşguldu. “Ustam
çayları söyledim” dedi ve hemen işinin başına geçti. Müşteri
lacivert kadifenin yanında bir müddet durdu. Murat'ın yüreği
duracakmış gibi oldu. Kumaşı ellerinin arasına alıp evirip
çevirince sanki kendi boğazı sıkılıyormus gibi hissetti.
“Dükkanımızın güzide kumaşlarından, ne zamandır sizin gibi
özel bir talibini bekliyor” diyen ustası dört dönüyor “demek
tekstil işiyle ugraşıyorsunuz” diyerek özellikle bu konu ile de
ilgilendiğini belli etmeye çalışıyordu. Genç adam kendinden
emin bir ses tonuyla kısaca “bu kumaşı beğendim” dedi, ve
Haşim Usta müşterinin ölçülerini alması için çırağına
gözleriyle işaret etti.
Belki
de ilk defa içinden çalışmak gelmedi Murat'ın. Elinde olsa
müşteriyi fikrinden vazgecirip başka bir kumaşta karar kılması
için yalvarırdı, ama yapamadı. Genç adamın ölçülerini alıp
kâğıda işlerken ellerinin titrediğini farketti ve kalbi her an
atmaktan vazgeçecekmiş gibi geldi.
Haşim
Usta müşterilerini uğurladıktan sonra soluğu çırağının
yanında aldı. “Bu sipariş bizim için çok önemli” dedi. Aman
gözünü seveyim bir hata filan olmasın. Bu hafta yetiştiririz
diye söz verdim. Nihat Bey askerlik arkadaşımdır. Uzun yıllar
oldu görüşmeyeli. Tekstil işine girmişler, ihracat, ithalat
paraya para demiyorlarmış. Bakarsın bize de bir kapı açılır
işleri büyütürüz.
-Tamam
ustam sen merak etme.
-Aferin
evladım, göreyim seni. Maşallah bizim Nihat'in oğlu ben en son
gördüğümde küçücük birşeydi. Şimdi büyümüş de evlenecek
yaşa gelmiş. Dünya ne küçük, sen gel bizim karşıdaki komşunun
kızına talip ol. Sağolsunlar onlar da nişan elbisesi için bizim
dükkânı tavsiye etmişler.
Haşim
Usta'nın yüzündeki mutluluğa tezat Murat içinde yükselen hüznün
dışarıya taşacağını, her yeri kaplayıp sonbaharın rengine
boyayacağını hissetti. Gözlerindeki boşluğu ustasından
kaçırdı. Birden dışarıya fırlamak kendinden geçinceye kadar
koşmak istedi. Fakat istemeye istemeye, mahkum oldugu sandalyesine
tekrar geri dondu.
…
Yine
bir gün, ömür takviminden ayrılıp sonbaharın sessizliğinde
yitip gitmek üzere. Murat neredeyse başını hiç kaldırmadan
olanca gücüyle çalışmıştı. Boynuna o çekilmez ağrı
saplandığında ise bakışlarını vitrinin gerisindeki dünyadan
kaçırmış, yüzünü ne zamandır ihmal ettiği küçük pencereye
çevirmişti. Bazı acılar ne yapılırsa yapılsın bir türlü
dinmiyordu.
-Oğlum,
ben şimdi çıkıyorum. Akşama misafir gelecekmiş, yengen birkaç
şey tembih etti. Çarşıdan onları alıp eve geçeceğim. Canın
ne çekerse ilerideki lokantadan sipariş ver. Uykun gelince eve git
yat. Sabah ben erkenden dükkânı acar ceketin eksik kalan
kısımlarını tamamlarım. Aman dikkat et bir hata filan olmasın,
sonra askerlik arkadaşımıza rezil olmayalım,tamam mı?
-Tamam
ustam.
Telaşla
dükkândan ayrılan ustası çıkmadan önce “dedene gecikeceğini
haber ver, giderken de kapıyı kilitlemeyi sakın unutma diye”
sıkı sıkı tembih etmişti. Murat yaşamın heyecanı silinmiş
cılız bir ses tonuyla “peki ustam” diye cevap vermiş ve
dükkânın emektar makinasının başına geçip istemeye istemeye
tekrar çalışmaya koyulmuştu.
Lacivert
gecesi kadifeyi eline aldıkça içinde birşeylerin koptuğunu,
uçsuz bucaksız bir uçuruma yuvarlandığını hissetti. Parçaları
birbirine eklerken, ilerisindenki rafta kendisine güzel hayaller
yaşatmış olan o kumaşın yavaş yavaş kaybolduğunu, farklı
birşeylere dönüştüğünü anladı.
Bu
can sıkıcı durumun yükünü hafifletebilmek için başka şeyler
düşünmeye çalıştı. Dedesinin hatıraları ile kendi
hayallerinin iç içe geçtiği küçük evlerindeki akşam vakitleri
belirdi zihninde. Sonra birden haber vermesi gerektiğini
hatırlayarak telefona sarıldı. Dedesi sesindeki neşesizligi
farketmiş, birkaç kez 'neyin var' diye sormuş, o da sadece yorgun
olduğunu fakat önemli bir siparişi yetiştirmek için çalışmak
zorunda kaldığını söylemişti. Bu akşam dedesi yemeğini yalnız
yiyecekti. Birgün gelecek bu dünyadan göç edecek bu sefer Murat
sofrada tek başına olacaktı. Kim bilir belki de kirası daha ucuz
başka bir eve taşınmak zorunda kalacaktı. Hatıralarının ona
ulaşamayacağı uzaklara çok uzaklara giderdi belki de.
Murat
kendisine acı veren gerçekleri unutabilmek için olanca gücüyle
dikiş makinasının pedalına yüklendi. Tıkır tıkır çalışan
makinanın gürültüsü bir süre sonra, kendisini buhranlara
sürükleyen düşüncelerin sesini bastırmaya başladı. Hemen
hemen hiç ara vermeden karanlık çökmüş şehrin bir köşesindeki
bu küçük dükkanda yeni bir günün başlangıcını müjdeleyen
kuşların cıvıltılarına kadar ter döktü ve ömrünün en uzun
gecesinin sonunda seher vaktine ulaştı..
Her
şey bitmişti artık. Bir cekete dönüşmüş kadife hayallerini,
soğuktan buz kesmiş cansız mankene giydirdi ve titrek elleriyle
düğmelerini ilikledi. Işığı söndürüp dışarıya çıktı ve
geride bıraktığı hayallerinin üzerine kapıyı sıkıca
kilitledi. Mehtab'ı unutamamış olduğu uzun bir gecenin ardından
ağırlaşmış adımlarla evinin yolunu tuttu.
Mesut Balık
(Edebiyat Haber'de yayınlanmıştır)
(Edebiyat Haber'de yayınlanmıştır)
1 yorum:
çok güzel bir öykü.. emeğinize, yüreğinize sağlık..
Yorum Gönder