Sırtını
silik görüntüsüne döndü. Tenhalığı fırsat bilen düşünceler.
Kılıçlarını kınlarından çıkardılar.
40,
39, 38…
Zaman.
Önüne kattıklarıyla akıp gitmekte. Yolunu kesmek ne mümkün.
Geçmişi düşünmek, geleceği hâyâl etmek, şu anı hissetmek.
Kavramaya çalışırken bile kaybolmakta.
29,28,27…
Karşısında
beliren sağlıklı bir yüz.
“İyi
akşamlar Cenk Bey, nasılsınız?”
Cevaplardan
hangisi verilmeli? Dürüst mü olunmalı, yoksa alışkanlıklar mı
tekrarlanmalı?
“İyiyim
teşekkür ederim. Siz nasılsınız?”
“Teşekkür
ederim, ben de iyiyim. Malum, bugünlerde işlerimiz pek durgun. Tüm
gün sinek avlıyoruz. Size rastladığım iyi oldu. Birazdan
arkadaşlarla kulüpte toplanacağız. Müsaitseniz siz de bize
katılın. Biraz efkar dağıtırız”
Dağılınca
buharlaşıp kaybolur mu?
“Gelmeyi
isterdim fakat eve gitmem gerekiyor”
Temeli
sarsılmış olsa da halen sığınılabilecek bir yer.
“Anlıyorum.
Başka bir zamana diyelim”
Karşılıklı
tebessüm etmeler. Zoraki ve anlamsız.
18,
17, 16…
İçeriye
dolan, yaşama sevinci. Bir süre, neredeyse hareket etmeden bu
daracık yerde dikelmek zorunda olmak. İki gencin eğreti duruşları.
“Bir
sonraki stajımı yurtdışında yapmak istiyorum”
Delikanlının
gözlerinde çakan kıvılcımda aydınlanıyor genç kızın yüzü:
“Ne
iyi düşünmüşsün”
“İleride
kendi şirketimi kurmak istiyorum. Ama çok çalışmam lazım”
Ses
tonu tereddütten arınmış, berrak.
Sen
başarırsın diyen bakışlarını kaçırıyor genç kız,
yanakları pembe pembe.
Küçücük
bir yerde bu insanlarla aynı havayı teneffüs edebiliyor olmaktan
acımsı bir tat duyuyor.
Acil
bir durumda sakin olunuz, ahizeyi kaldırıp görevlinin size
vereceği talimatları yerine getiriniz.
Şiddetli
bir arzu yükseliyor, tabelanın hemen yanıbaşındaki telefona
uzanmaya dair. Sadece, sakin olabilmek için ne yapmalıyım, diye
sormak istiyor.
10,
9, 8…
Bakışlarını
yerden kaldırınca bir çift gözle karşılaşıyor. Fidan
rengindeler. Gülümsüyor, bu sefer içten. Herşeyi geride bırakıp
bir ormana doğru koşturmak. Sonra da ağaçların arasında
saklambaç oynamak. Küçük kız başını çevirip annesinin elini
sıkıca kavrıyor. Başlamadan biten oyunlar. Bir daha çocuk
olamıyor.
‘Bir
karının bir kızının olduğunu unutuyorsun. Ne varsa ne yoksa iş,
iş, iş. Bir gün de vaktinde eve gelsen ne olur? Kendini de ihmal
ediyorsun. Bu nereye kadar böyle devam edecek?’
2,1,0…
Herşeyin
bir sonu varmış meğer. Yaşarken insan neden düşünemez bunu?
Birbirine
iyi akşamlar dileklerini sunanlar hızlıca dış kapıya doğru
yöneldiler. O ise artık bu acelecilikleri hiç mi hiç önemsemiyor.
Gidenlerin ardından buruk bir hoşçakal gönderiyor.
“Efendim
iyi akşamlar, eve mi?”
“Biraz
yürüyeceğim. Sen gidebilirsin. Araba sende kalsın. Yarın ailecek
gezerseniz”
Şoförünün
yüzünde şaşkınlık ifadesi.
“Teşekkür
ederim efendim. Bizimkiler de çok sevinecekler.”
İyi
akşamlar dileyerek kıvrak adımlarla otoparka doğru yöneliyor.
Yerçekimine
karşı kibirlenen yüksek binaların kuşattığı kaldırımlar.
Akşam vaktinin bilinen manzaraları. İnsanlar adeta birbirini
geçmeye çalışıyor. Zaman kendi gerçekliğinde, akıp gidiyor
aralarından. Kimse farketmiyor.
“Allah
rızası için bir sadaka”
Bu
kez işitiyor. Taşınması zor bir nesne gibi duruyor avucundaki
para. Eğilip uzatıyor. Elleri, yitik saç tellerinin yüzünde
çizgi hatıralar bıraktığı yaşlı adamın ellerinde. Toprak
rengindeler. Sanki her an pul pul olup dağılıvereceklermiş gibi:
“Allah
razı olsun evladım”
Ne
zamandır hissedemediği bir hafiflik. Kartondan minderiyle bu
dünyada ufacık bir yer işgal eden adama tekrar tekrar bakıyor.
Yıllarca kendisinin zannettiği şeyleri de şuracığa bırakıverse.
İhtiyar adamın gözlerinde derin bir mana. Sanki hayatı bir
çırpıda özetleyiveriyor.
İnsanlar
koşturmaya devam ediyorlar; otobüslere, dolmuşlara,
taksilere…Kimilerinin elinde taşıması ızdırap veren koca koca
çantalar. Binalar, taşan caddelerin kenarında suskun. Karanlık
hiçbir şeyi örtemiyor. Düşleri erteliyor sokak lambaları.
Böylesi
görülmedi, Son fırsat, Siz de yararlanın, Hâyâl değil gerçek…
Işıklı
panolardaki insanlar, önlerinden aceleyle gelip geçenlere sürekli
gülümsüyorlar. Çerçevelenmiş mutlulukları, bir formülün
sabitleri. Zaman. Hayatları peşinden sürükleyen,
durdurulamayan.
‘Bunu
size söylemem çok zor fakat ne yazık ki geç kalınmış. Tedavi
olumlu sonuç verirse belki yarım sene. Ama Allah’tan ümit
kesilmez. Moralinizi iyi tutmaya çalışın. Bu sizin için çok
önemli’
Bir
süre daha dolaştı insanların arasında. Onlardan ayrılmak
istemiyordu. Sanki koşuşturmacaları kendisine biraz daha yaşam
katıyordu. Taksiye binmekten son anda vazgeçti. Ağır adımlarla
otobüs durağına doğru yöneldi.
4 yorum:
Bütünlüğü olan bir öykü olmuş.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
insana dair harika bir çalışma olmuş. insan kendinden ne çok şey buluyor. baş karakter biraz daha konuşsa, biraz daha haber verse bize yürüdüğü yollardan, yanından geçen arabanın renginden, bir rüzgarın yaprağa dokunuşundan bilmiyorum ki çok mu ait oluruz onun dünyasına ya da çok mu dünyamıza çekeriz onu...
tebrikler.. ilhamınız daim olsun..
Teşekkür ederim. Yorumlarınız yeni öykü çalışmalarım açısından değerli. İçten selamlar.
Yorum Gönder